Ana içeriğe atla

“HEKİMLER ALLERJİYİ ENFEKSİYONLA KARIŞTIRIYOR”

Allerjide yapılması gerekenler ve yanlış bilinenler üzerine Sağlık Dergisi’ne konuşan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Allerji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İpek Türktaş, ülkemizde astım yakınmalarının enfeksiyonla karıştırıldığına dikkat çekti.

Son yıllarda allerjik hastalıkların artmaya başlamasıyla birlikte, bu hastalıklarda tanı ve tedavi seçenekleri de giderek daha fazla tartışılmaya başlandı. Sinüzit, orta kulak iltihabı, sık tekrarlayan solunum yolu yakınmaları gibi durumların altında genellikle astım ve allerjik rinit gibi hastalıkların yattığını kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Allerji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İpek Türktaş, erken tanı ve tedavi olanağı yaratabilmek amacıyla toplumun farkındalık düzeyini arttırmayı hedeflediklerini söyledi. Allerjik hastalıkların tanı konulamadığında çok sık hastaneye başvuru gerektirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Türktaş, “Bu hastalıklar kontrol altına alınmazsa komplikasyon denilen sinüzit, orta kulak iltihabı, zatürre (pömoni) gibi başka hastalıklara zemin hazırlayabiliyor. Bu durum da çok önemli bir maliyet yükselmesine neden oluyor. Ayrıca bazı hekimlerin astım gibi bir hastalığı enfeksiyonla karıştırması da sorunun artmasına neden oluyor. Bunun nedeni, örneğin astım gibi kişide zaten var olan bir hastalığın enfeksiyonlarla ortaya çıkıyor. Bu durumda da öksürük, hırıltı, balgam gibi astım yakınmaları enfeksiyon yakınması olarak kabul ediliyor. Altta bir astım olabileceği düşünülmemelidir. Halbuki nezle, soğuk algınlığı gibi hastalıklarda yakınmalar 5-7 günde geçer. Öksürük çok az eşlik eder ve 1-2 günde geçer. Astım varsa hem bu süre uzar, hem de daha şiddetli yakınmalar ortaya çıkar ve bu durum her soğuk algınlığı sırasında az ya da çok tekrarlar. Hastalığın atlanma nedenlerinden bir diğeri de astım denildiğinde birçok insanın allerjik bir durum algılamasıdır. Halbuki her astımlı insan allerjik değildir. Hatta allerjik astımlılarda bile hastalık allerji yanı sıra enfeksiyonlarla tetiklenir” dedi.


“Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları Göğüse İniyorsa Astımdan Şüphelenin”
Allerjik hastalıkların temelde üçe ayrıldığını belirten Prof. Dr. Türktaş, “Astım, allerjik rinit ve egzema olarak çok sık görülen 3 grup allerjik hastalık var. Astım her yaşta solunum yolu enfeksiyonlarıyla ortaya çıkar. Çok basit bir tanımlama olarak; her grip, soğuk algınlığı ve nezlenin “göğüse inmesi” durumu astım olarak kabul edilmelidir. Aileler genelde bunu ayırt edebiliyorlar. Çocuğunu diğer arkadaşları ile karşılaştıran anneler, kendi çocuklarında farklı olarak nezle sırasında öksürük ve balgam olması, öksürüklerin gece uykuda ortaya çıkması, eforla ve terlemeyle artmasıyla fark ediyorlar. Bazen de nezlenin geçmesine rağmen öksürüğün devam etmesi durum dikkatlerini çekiyor ve astımdan şüpheleniyorlar. Her astımlı insanın ağır astım krizi geçirmesi gerekmiyor. Hafif ve orta derecede şiddetli astımlılar enfeksiyonlar sırasında ve efor, toz, koku ve sigara dumanı gibi faktörlerle karşılaştıklarında belirti verir. Bu dönemde farenjit, geniz akıntısı, bronşit ve sinüzit gibi tanılar konulur. Bu hastalar uzun süre antibiyotik ve öksürük şurubu kullanırlarsa da yarar görmezler ve yakınmaları her seferinde kendi seyrinde düzelir. Göğüs ağrısıyla hastalığın ortaya çıkma şekli en az bilinen durumdur. Bu hastalar, öksürük ve balgam eşlik etmediğinde kalp hastası gibi algılanıp uzun kardiyolojik tetkiklerden geçerler. Astım genetik bir hastalık olduğu için ailede benzer yakınmaları olan insanlar bulunur. Ancak astım şiddetli olmadıkça bronşit, farenjit, zatürre başlangıcı gibi tanılar aldığı için, akrabalarda bu tarz yakınmaları olan kişiler varsa astımdan şüphelenmek şart olur. Zaten özellikle çocukluk yaş grubunda genelde tanıyı aileler koyuyor” şeklinde konuştu.


“Burun Kanamasında Allerjik Rinit Akla Gelmelidir”
Allerjik rinitte burun akıntısı, peş peşe aksırmalar, burun tıkanıklığı, burun kaşıntısı, gözaltında halkalar ve burun kanaması görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Türktaş şöyle konuştu: “Burun kanamalarının en önemli ve en sık görülen nedeni allerjik rinittir. Böyle hastaların birçok kanama testinden geçmiş olduğu ya da kulak burun boğaz bölümlerinde defalarca burun damarları yakılmış olduğu görülür. Burun çok yoğun damar ağı içeren bir organdır. Allerjik rinitte bu damarlar genişler ve hem burun tıkanıklığı ortaya çıkar, hem de kanama olur. Allerjik rinitli çocuklar tanı almaz ve tedavi edilmezlerse burun tıkanıklığı uzun sürer. Bu da genelde orta kulak iltihabı, orta kulakta sıvı toplanması ve kronik sinüzit gibi durumlara neden olur. Böyle çocuklar da uzun süreli antibiyotik tedavisi kullanmak zorunda kalırlar. Okul öncesi yaşlarda geniz eti büyümesi alerjik rinit benzeri yakınmalar yapar. Bazen de bu 2 durum bir arada bulunur. Bu nedenle altta allerjik rinit olup olmadığı araştırılmadan geniz eti ameliyatı yapılan birçok çocuk düzelmemekte ve ancak o zaman allerjik rinit olduğu anlaşılır.”

“Egzamanın Tek Tedavisi Kortizondur”
Egzamanın doğumdan birkaç hafta sonra ortaya çıkabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Türktaş, ilk birkaç yaş içinde çocuğun yanaklarının “tokat yemiş gibi” kırmızı olabildiğini ve ara ara boyun ve kulak arkası gibi kıvrımlara, hatta tüm vücuda yayılan iğne ucu gibi pütürlü, kaşıntılı döküntüler şeklinde seyredebildiğini belirtti. Bu döküntülerin zaman zaman iyileşip, zaman zaman alevlendiğini, çocuğun yaşı büyüdükçe egzemanın diz ve dirsek önlerindeki çukurlara yerleştiğini kaydeden Prof. Dr. Türktaş, “İlk 2 yaşta besin allerjileri hastalığı tetikler. Bu nedenle egzemayı kontrol altına alabilmek için hangi besinin allerjiye neden olduğunu bulmak gerekir. Egzamanın tedavisi kortizon olduğu için, tetikleyen faktörleri bulmak ilaç gereksinimini azaltabilmeye yarar. Kortizonlu kremler dışında hiçbir şey egzamayı iyileştirmez. Nemlendiriciler sadece kuruluğu önleyerek kaşıntıyı azaltır” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Türktaş, atopik egzemalı bebeklerin büyük bir kısmında ileri yaşlarda ortaya astım, allerjik rinit gibi hastalıklar çıktığına değinerek, bu nedenle egzamalı bebeklerin ailelerini bu yönden uyarmak gerektiğini belirtti.


Tüm Dünya’da Allerji Neden Artıyor?
Prof. Dr. Türktaş, allerjik hastalıkların tüm dünyada giderek artıyor olmasıyla ilgili birçok hipotezin olduğunu ama en çok “Hijyen Hipotezi” olarak tanımlanan teorinin kabul gördüğünü söyledi. Prof. Dr. Türktaş, “Buna göre; insanlar “batı tipi yaşam tarzı” olarak tanımlayabileceğimiz özellikte yaşama geçtikçe allerjik hastalıklar artmaktadır. Örneğin, şehirlerde merkezi sistemle ısıtılan havalandırması çok iyi olmayan, nemli, rutubetli, halı kaplı evlerde yaşamanın ev tozu akarları sayısını arttırdığı bilinmektedir. Spor yapmadan, hareketsiz kalan, sürekli kapalı ortamlarda bilgisayar ve TV karşısında vakit geçiren çocukların bu akarlarla çok fazla karşılaşması allerji geliştirmelerine neden oluyor. Çünkü genetik yatkınlık olmasının yanı sıra yaşanan çevre özellikleri de allerjik hastalıkların ortaya çıkmasını belirliyor. Ayrıca köyde enfeksiyonlarla, hayvanlarla ve doğayla iç içe yaşayan çocuklardan farklı olarak kent merkezlerinde yaşayan çocuklar aşı olarak, sık antibiyotik kullanarak enfeksiyonlardan korunuyor. Bu durumda bağışıklık sistemi aynı bir terazi gibi enfeksiyonla mücadeleyi unutmakta, allerjiye doğru kayıyor. Bu durum köyde, doğal ortamda büyüyen çocuklarda allerjik hastalıkların daha az görülmesinin en önemli nedeni gibi duruyor” dedi.


“Çok Sık Astım Atağı Geçirenlerde Yılda 30 ml Solunum Kaybı Oluyor”
Astım tedavisinde hastalığın kontrol altına alınması gerekliliğinin altını çizen Prof. Dr. Türktaş, “Hastanın hafif ya da ağır atak geçirmesi evde uykusuz gecelere neden oluyor, okul ve iş kaybına neden oluyor. Ayrıca, her türlü astım atağı hafif şiddette de olsa solunum fonksiyonlarını bozuyor. Erişkinlerde yapılan çalışmalara göre; geçirilen atakların sıklığına bağlı olarak yılda 30 ml kadar solunum fonksiyon kaybı oluyor. Bilindiği gibi akciğer gelişimi 20 yaşına kadar devam ediyor. 20-40 yaş arası artma ya da azalma olmazken, 40 yaş sonrası solunum fonksiyonları her insanda yavaş yavaş azalmaya başlıyor. Çocuklarda 10 yaşına kadar, akciğerleri boylarıyla orantılı olarak büyür. Bu dönemde tanı alamayıp atak geçirmeleri, çocukların solunum fonksiyonlarının bozulmasına neden olur. Yapılan tüm araştırmalar; astımlı çocukların normal akciğerle doğdukları halde, 6-7 yaşına geldiklerinde geçirdikleri ataklara bağlı olarak çok daha düşük değerde solunum fonksiyonlarına sahip olduklarını ortaya çıkartmıştır” diye konuştu.


“Türkiye Dışında Öksürük Şurubu Kullanan Ülke Kalmadı”
Astım tedavisinin beli bir standarda göre planlandığını, tüm dünyada belli aralıklarla doktorlar için astım tanı ve tedavi kılavuzlarının yayınlandığını belirten Prof. Dr. Türktaş, “İnternet üzerinden bu kılavuzlara ulaşılabiliyor. Tedavide genellikle ağızdan inhalasyon yoluyla çekilen ilaçlar kullanılır. Pnömoni ve sinüzit eşlik etmiyorsa astım ataklarında antibiyotik kullanılmaz. Türkiye dışında öksürük şurubu kullanan ülke kalmadı. Bütün dünya 7 yaşında yapılan ikinci verem aşısını uygulamadan kaldırdığı halde, bizim ülkemizde buna uzun süre devam edilmişti. Hindistan’da bile uygulamadan kalkmıştı. Bu uygulamayı en son bırakan ülkelerden biriyiz. Şimdi de öksürük şurubu kullanan tek ülke biziz. Bu şuruplar yurt dışında büyük marketlerde satılır, ilaç kategorisine bile alınmaz. Ancak bizde sürekli öksürük şurubu tüketiliyor ne yazık ki. Mukusu yumuşattığı söylenenler de dahil olmak üzere astım tedavisinde bu ilaçların yeri yoktur. Bu ilaçlar hiçbir tedavi kılavuzunda da yer almaz. Hatta astım dışında basit soğuk algınlığı gibi durumlarda da hiçbir etkileri yoktur. Çocukların karaciğerine ilaç yükü olmaktan başka işe yaramazlar. Bronşlardaki patoloji doğru ilaçlarla tedavi edilene kadar öksürük devam edecektir ” bilgisini verdi. Ülkemizde de bulunan bitkisel kaynaklı olup, bağışıklığı düzelttiği, direnci arttırdığı söylenen bazı ürünlere de dikkat çeken Prof. Dr. Türktaş, bunların dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık bakanlıklarından onaylı olmadığı, tarım bakanlığı ruhsatıyla satıldığı ve birçok yan etkilerinin olduğunu belirtti. “Ayrıca bu ürünler iddia edildiği gibi olsa bırakın ruhsat alamamayı herhalde Nobel ödülü alırlardı” diyen Prof. Dr. Türktaş, insanların bu ilaçları kesinlikle kullanılmamaları gerektiğini belirtti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge