Ana içeriğe atla

ALZHEİMER DOSYASI

“21 Eylül Dünya Alzheimer Günü” dolayısıyla gündeme gelen unutkanlıklar ve hafıza kaybı hakkında merak edilenler ve son araştırmalar bu haberde yer alıyor.  

Alzheimer hastalığı nedir?
Alzheimer hastalığı bazı beyin hücrelerinin ölümüyle karakterize, kesin nedeni bilinmeyen ve bunamaya sebep olan bir beyin hastalığıdır. Halk arasında unutkanlığın eşlik ettiği hastalıklar için genellikle bunama (demans) terimi kullanılır.
Alzheimer,  günlük hayatın her zamanki gibi sürdürülmesini engelleyen, ilerleyici kronik bir beyin hastalığıdır. Alzheimer, unutkanlıkla başlayan, kişinin zihinsel yetilerini elinden alan ve bakıma muhtaç duruma getiren bir hastalıktır. Bu hastalıkta aynı zamanda pek çok psikiyatrik belirti bir arada görülebilmekte ve hem hastanın hem de ailesinin yaşam kalitesi çok ciddi derecede düşebilmektedir.   Bunama sebepleri içinde en sık görülen hastalıktır. Hastalık, her yaşta görülebilir ama özellikle 60 yaşından sonraki yaşlarda görülme sıklığı artış gösterir. Kişinin aklını kullandığı bütün alanlarda ilerleyici bir kayıpla giden hastalık tablosudur.  Bunama yaşlılığın doğal bir sonucu değildir.  Bu nedenle her yaşlanan kişi bunamaz

Alzheimer Neden olur?
Alzheimer hastalığında bir dizi muhtemel etkenler tartışılmakta ise de hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Yaş, Alzheimer için temel risk faktörünü oluşturmaktadır.  Alzheimer, eğitim durumu ve ekonomik kazanç durumu düşük kişilerde iki kat daha fazla görülmektedir. Depresyon ve geçmişte kafa travması öyküsü varlığı artırıcı bir risk faktörü olabilmektedir. Kadınların uzun yaşamalarıyla ilgili olarak risk faktörü artabilmektedir. Alzheimer hastalığı ilerleyici ve geri dönüşsüzdür ancak erken teşhisle belirtileri bir süreliğine geciktirilebilir, hatta iyileştirilebilir.

Alzheimer hastalığının belirtileri nelerdir?
Kişinin günlük yaşamını etkileyecek düzeyde unutkanlık, tanıdığı kişileri, eşyaların yerini hatırlayamama, kelime bulmada güçlük, para hesabında zorlanma, bildiği yolları karıştırma, her zaman yaptığı işlerin unutkanlık nedeniyle aksaması, dikkatin dağınık olması gibi.

Kaç yaş grubunda görülür?
Kişinin sosyal ve mesleki yaşamında hastalık öncesine göre belirgin bozulmaya neden olur. 85 yaşın üstündeki nüfusun yüzde 25’inde Alzheimer hastalığının ortaya çıkması beklenir. Alzheimer vakalarının küçük bir kısmının genetik geçişle ilişkili olduğu ortaya konulmuştur.

Hastalığın ilerlemesi 5 ile 20 yıl (ortalama süre 7-8 yıl) sürebilir. Hastalığın en ileri evresinde Alzheimer hastasının 24 saat bakıma ihtiyacı vardır.  Beslenme, temizlik, tuvalet ihtiyacı ancak bir bakıcı tarafından sağlanabilir.
Ülkemiz ve dünya nüfusu giderek yaşlanmakta ve bu sebeple demansın en yaygın sebebi olan Alzheimer Hastalığı’nın ülkemiz ve dünya için önemi artmaktadır. Son yıllarda yapılan bir çalışmada, her 7 saniyede dünya nüfusuna yeni bir Alzheimer hastasının eklendiği bildirilmiştir.

Alzheimer ilk ne zaman görüldü?
Alzheimer hastalığı ilk kez, yaklaşık 100 yıl önce, ilerleyici zihinsel işlev bozukluğu ve davranış değişikliği yakınmaları ile hastaneye yatırılıp beş yıl boyunca izlenen ve ölümü ardından otopsisi yapılan Auguste D. İsimli hastadan elde edilen verilere dayanılarak tanımlandı. (1)


Alzheimer  ile ilgili araştırmalar nelerdir?
Tüm demans vakalarının büyük bir çoğunluğunu Alzheimer Hastalığı oluşturmaktadır.  Tüm demansların 2/3’sinden sorumludur. 65 yaş üzerindeki kişilerdeki Alzheimer prevalansı yüzde 10 civarındadır. Prevalans, yaş arttıkça yükselmekte ve 85 yaş üzerindekilerde yüzde 45’e ulaşmaktadır. (2)

İstanbul’un Kadıköy ilçesinde gerçekleştirilen Türkiye Alzhemier Hastalığı Prevalansı Çalışması’nda 70 yaş üzerindekiler arasında Alzheimer hastalığı prevalansının yüzde 11 olduğu saptanmıştır. Bu prevalans değerine göre Türkiye’de 250-300 bin Alzheimer hastası olduğu varsayılmaktadır. (3)

Amerika Birleşik Devletleri'nde Alzheimer Hastalığı'nın ekonomik maliyetinin 300 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Sağlık Bakanlığının Türkiye Ulusal Hastalık Yükü 2004 Araştırması’na göre 60 yaş ve üzeri grupta Alzheimer ve diğer demanslar toplam hastalık yükünün yüzde 3.2’sini oluşturmakta ve en fazla hastalık yükü oluşturan hastalıklar arasında 6. sırada yer almaktadır. Bakım veren aileler, kişiler ve kurumların sorunları da eklendiğinde yaşlı ruh sağlığı ile ilgili standart hizmetlerin planlanması, politikalar geliştirilmesinin önemi aşikardır.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye 2050 yılında dünyada en fazla Alzheimer hastası olacak 4 ülkeden birisidir. Türkiye'de yaklaşık olarak 300 bin Alzheimer hastasının olduğu tahmin edilmektedir. Erken teşhisin büyük bir önem taşıdığı hastalıkla ilgili halkı bilgilendirmenin ve gelişmelerin duyurulmasının son derece önemli olduğunu düşünülmektedir. Orta yaşlarda alınabilecek tedbirlerle başlangıcının geciktirilebileceği bireylere öğretilmelidir.

Ülkemizdeki 300 bin Alzheimer hastası ve bu hastaların aileleri de hesaba katıldığında hastalığın çok geniş bir kitleyi ilgilendirdiği görülmektedir. Yapılan bir araştırma hastaların yüzde 75’inin hastalık hakkında bilgi sahibi olmadığını, hastaya bakım verenlerin yüzde 27’sinde ciddi depresyon ve tükenme bulunduğunu göstermiştir.

Alzheimer hastalarının en az yüzde 50’si tanı ya da tedavi almadan hayatını kaybetmekte, aynı araştırmaya katılanların yüzde 83’ü yaşlanınca bunamanın "normal" olduğu düşüncesi taşıdığını göstermiştir.


Geri döndürmek ya da yavaşlatmak elimizde mi?
Üsküdar Üniversitesi’nden Nörolog Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ konu ile ilgili şunları söyledi: “Beynin zihinsel ve davranışsal işlevinin bozulmasıyla ortaya çıkan Alzheimer’ın her durumda Demans değil. Küresel anlamda Alzheimer’ın dünyayı tehdit eden bir hastalık olduğu da istatistiklerde kendini gösteriyor. İstatistikler 2025 yılında 25 milyon Alzheimer hastası olacağını söylüyor.

Her Demans Alzheimer mıdır?
Alzheimer eşittir Demans değildir. Her Alzheimer hastası Demans hastasıdır ancak her Demans hastası Alzheimer hastası değildir. Beyni etkileyen hastalık ya da durumun ne olduğuna ve beyni nasıl etkilediğine bağlı olarak Demans çeşitlenir. Bu çeşitlenmeyi anlayabilmekte beyin bölgeleri ve işlevleri arasındaki ilişkiye dair temel bilgiler önemlidir.

Alzheimer tedavisi zor bir hastalık mıdır?
Tedavi açısından Alzheimer’ın zor bir hastalıktır. Alzheimer hastalığı tedavi açısından zorluk derecesi yüksek bir hastalıktır. Bunun gerçek nedeni,  tam olarak ortaya konamamış ve spesifik tedavisinin bulunamamış olmasıdır. Diğer nedenler arasında hastalığın ilerleyici olması ve genetik etkilerin bulunması sayılabilir. Yapılan çalışmalar gelecek adına umut verse de hastalık şu anda önemli bir tedavi zorluğu arz etmektedir. Tedavi amacı beyinde eksildiği düşünülen maddelerin geri kazandırılmasına yöneliktir. Ancak hastalığa neden olan ana faktör bilinmediğinden geri verilen maddelerin yeterince verilip verilmediği de belli değildir. Son yıllarda farklı bir tedavi mantığı olan aşı çalışmaları yapılmaktadır.


Hastalığın belirtileri ve evreleri  nasıldır?
Hastalığın herkes tarafından kabul edilen bir evrelendirmesi yok. Beyindeki değişimlere dayanan evrelendirmeler olduğu gibi klinik bazda evrelendirmeler de var. Ancak genel olarak hafif, orta ve ileri evreler olduğu söylenebilir. Hafif evrede sadece bellek bozukluğu vardır. Bu evre bellek bozukluğu yapan diğer nedenlerle karıştırılabilir, depresyon, vitamin azlığı gibi.  Orta evrede bellek bozukluğuna dil, beceri, oryantasyon gibi işlevlerin bozukluğu eklenir. Gündelik işlevlerin yapılması zorlaşır. İleri evrede tüm bilişsel işlevler bozulur, davranış anormallikleri çıkar ve hasta çevresine bağımlı hale gelir.

Alzheimer hastalarına nasıl davranılmalıdır?
Hastalık sadece kişinin yaşamını zorlaştırmıyor. Hastanın çevresindekiler özellikle de yakınlarının da yaşamı en az hasta kadar zora girebiliyor.  Hasta yakınının da bilmesi gereken gerçekler var. Bir hasta yakınının hastasının bakım sürecine ilişkin bilmesi gereken ilk gerçek hastasının yeni bilgileri akılda tutmakta zorlanacağı ve yapılacak işler konusunda ona çok sayıda açıklama yapılmasının gerekeceğidir. Bunun yanı sıra hastasının eskiye oranla kişilik ve davranışlarının değişebileceğini ve ona göre davranması gerektiğini bilmelidir.
Alzheimer hastalarına son derece özverili ve anlayışlı davranılmalıdır. Hastalarla hiçbir konuda tartışılmamalı, söyledikleri yanlış da olsa anlayış gösterilmelidir. Onlara gündelik ihtiyaçları için yardımda bulunulmalıdır. Kızgınlık görmek Alzheimer hastalarının durumunu daha da bozar ve içinde bulundukları depresyonu arttırır. Alzheimer hastaları gündelik hayatta insan içinde ve insanlarla birlikte olmalıdır. Yalnız kalan ve az ilgi gören hastalarda hastalığın daha hızlı ilerlediği bilinmektedir. Hastalar insan içindeyken çoğu kez bilmeden hata yapabilirler. Bu gibi durumlarda insanların içinde onların hatalarını yüzlerine vurmak ve onlara kızmak hastalar üzerinde normal insanlardan daha yıkıcı etkilerde bulunur.

Hasta yakınları depresyona girebilir mi?
Hasta yakınları en çok hastalarının kişilik ve davranış değişikliklerinden etkilenir. Hastalarını eskisi gibi kabul ederler ancak, hastaları farklı bir insan gibi davrandığında kabullenmek istemezler. Bu mücadele hasta yakınları için çeşitli sağlık problemleri getirebilir. Bunların başında depresyon gelmektedir. Bunun dışında daha önceden sağlık problemleri olan hastaların bu problemleri artabilir. örneğin hipertansiyon, şeker, kalp hastalıkları gibi..”


Basit unutkanlıklar Alzheimer belirtisi olabilir mi?
Acıbadem Kadıköy Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Nebahat Bilici şu bilgileri verdi: “Detaylı nörolojik muayene ve testler ile Alzheimer tanısı kolaylıkla konulabilir. Alzheimer’in ortaya çıkması önlenemese de, erken dönemde yakalandığı için ilaç tedavisi ve yaşam alışkanlıklarındaki değişiklikler sayesinde bu süreç oldukça yavaşlatılabiliyor.

Önce bellek işlevleri mi bozuluyor?
Bunama grubunda yüzde 60 gibi yüksek bir oranda görülen Alzheimer, öncelikle bellek işlevleri ile ilgili beyin hücrelerinin ölümü sonucu oluşan ve kesin nedenleri bilinmeyen bir hastalık. Bellek ve bilişsel işlevlerde ilerleyici bir kötüleşme ile seyrederek zamanla hastanın günlük işlevlerini bile yerine getiremeyecek konuma gelmesine neden olabiliyor.

Genetik etkenler riski artırıyor mu?
Alzheimer’ın oluşmasında en önemli risk ilerleyen yaştır. Hastalık 65 yaşın üzerinde doruğa çıkıyor ve her 5 yılda bir risk 2 kat artıyor. Genetik etkenler de hastalığın gelişiminde yaş faktöründen sonra yer alıyor. Özellikle 1. derece akrabalarda bunama sorunu varsa Alzheimer gelişme riski 2 kat yükseliyor. Bu risk faktörlerini sırasıyla inme, kafa travması ve kadın olmak takip ediyor. Entelektüel seviyesinin düşük olması da Alzheimer riskini artıran önemli bir etkendir. Kişi zihinsel performansını ne kadar çok geliştirirse bu hastalığa yakalanma riski de o denli düşüyor. Bunun için bol bol kitap okumak, spor yapmak ve hobi edinmek  tavsiye ediliyor.

30-40’lı yaşlarda başlayan unutkanlığa dikkat edilmeli mi?
Alzheimer hastalığının ilerleyen yaşlarda aniden ortaya çıktığı sanılıyor. Oysa bu hastalığın ilk uyarıcı işareti olan unutkanlık 30-40’lı yaşlarından itibaren başlayabiliyor. Örneğin hasta dans kursunda adımları öğrenebilmek için diğer öğrencilerden daha fazla çaba sarf ediyor ya da hareketleri ertesi gün unutuyor veya yeni bilgiler edinmek için eskiden kitabı bir kez okuması yeterli olurken, artık sayfayı tekrar gözden geçirmek zorunda kalabiliyor. Ancak iş ve sosyal yaşamda henüz ciddi bir gerileme olmadığı için hastalığın ilk belirtisi gözden kaçabiliyor.

Kaç aşamada gelişiyor?
Alzheimer erken dönem, orta dönem ve ileri evre olmak üzere 3 aşamada gelişiyor.

Erken evre: Hasta basit unutkanlıklardan yakınıyor
Unutkanlık yaşlılığın doğal bir sonucu olarak görüldüğü için ‘erken evre’, hasta ve hasta yakınları tarafından genellikle gözden kaçırılıyor.  Erken evrenin ilk belirtisi, basit unutkanlıklar. Önce beynin kayıt işlevi olumsuz etkileniyor. Hasta yeni bilgileri öğrenmekte güçlük çekiyor ve yakın dönemde yaşadığı olayları unutuyor. Mantık yürütme ile entelektüel becerisi de bozulmaya başlıyor, hasta bunun sonucunda kendini yavaş yavaş sosyal hayattan izole ediyor.

Orta dönem: Hafıza yeteneği belirgin derecede bozuluyor
Hastalık ilerledikçe belirtiler belirginleşiyor ve günlük yaşamı daha fazla etkilemeye başlıyor.  Orta evrede yakın dönem hafıza yeteneği belirgin derecede bozulduğu için hasta aynı soruyu defalarca sorabiliyor. Zaman ve mekansal bellek de bozulmaya başlıyor; hasta sık sık ‘biz neredeyiz?’ sorusunu yöneltiyor veya bulunduğu ortamda kaybolabiliyor. Mantık yetisi de bozuluyor ve hasta hemen hiçbir konuda karar veremez hale geliyor. Orta dönemde en çok dikkat çeken şey ise dil işlevinin bozulması. Hasta ilk dönemler kelimeleri bulmakta zorlanıyor. Zamanla kelime hazinesi azalıyor, hasta daha az kelimelerle, basit ve kısa cümleler kurmaya başlıyor. Mantık ile entelektüel düzeyde ciddi bozulma oluştuğu için herhangi bir konu hakkında yorum yapmakta güçlük çekmeye başlıyor.

Üçüncü evre: Bakıma muhtaç oluyor
Üçüncü evrede hastanın beyni artık hiçbir kayıt yapamaz hale geliyor. Ayrıca sadece yakın geçmiş değil, yıllar öncesinde yaşananlar da hafızadan yavaş yavaş silinmeye başlıyor. Dil işlevlerinde ciddi bir bozulma oluyor ve hasta ‘tek tük’ kelimelerin dışında konuşamıyor, söylenenleri anlamıyor. Yemek yemek, yürümek, alışveriş yapmak ve yıkanmak gibi günlük işlevlerini tek başına yapamıyor, bakıma ihtiyaç duyuyor. Hasta zamanla yatağa bağımlı hale gelebiliyor.

Evde güvenlik önlemlerinin alınması şart mı?
Orta ve geç dönemde, ilaç tedavisi ile hastalığın yol açtığı uykusuzluk, huzursuzluk, aşırı şüphecilik ve depresyon gibi sorunların şiddeti hafifletilebiliyor. Böylece hem hastanın hem hasta yakınlarının yaşam konforu artırılabiliyor. Ayrıca hastanın kendine zarar vermesini önlemek için evde balkon ve pencere kolluklarının çıkarılması, bıçak gibi kesici aletlerin ortadan kaldırılması ve merdivenlere dikkat edilmesi gibi uygun koşulların sağlanması gerekiyor. Kaybolduklarında kolayca bulunabilmelerini sağlamak amacıyla da üzerinde adres ve isminin bulunduğu künye kullanımı hasta güvenliği açısından son derece önem taşıyor.


Hastalığı tetikleyen nedenler nelerdir, stresi de bu nedenlerden biri olarak sayabilir miyiz?
Amerikan Hastanesi Nöroloji Bölümünden Dr. Bülent Kahyaoğlu şunları kaydetti: “ Alzheimer hastalığının kesin nedeni bugünkü bilgilerimize göre bilinmemektedir. Hastalık oluşumunun, belirli genetik eğilimleri taşıyan bireylerde çevresel etmenlerin yardımı ile geliştiği düşünülmektedir. Çevresel etmenlerden en çok suçlananlar; besinlerle geçen ağır metal zehirlenmeleri, viral enfeksiyonlar ve radyoaktivite olarak sayılabilir. Bu faktörlerden hiç birini tek başına neden olarak doğrulayan bir çalışma yoktur, ancak söz konusu faktörler genel sağlığı bozarak her çeşit hastalıkta olduğu gibi Alzheimer’e da uygun zemini hazırlarlar. Stres genel anlamda bağışıklık sistemini baskılayarak her tür hastalık gelişimini kolaylaştırır. Alzheimer da kronik bir hastalık olarak başlangıç ve gelişim dönemlerinde stresten son derece etkilenir. 


Nasıl teşhis edilir?

Hastalığın tanısı klinik olarak konulur. Tedavi edilebilir bunama nedenlerinin uygun laboratuvar görüntüleme yöntemleri ile dışlanması sonucu, gerek nörolojik muayene gerekse nöropsikolojik testler yardımı ile hastanın tablosu isimlendirilir. ‘PET’ ismi verilen beyin hücrelerinin glukoz kullanma hızını ölçen özel bir test yardımı ile özellikle başlangıç evresinde beyin metabolizması değerlendirilerek doğru tanının erken dönemde konulması sağlanabilir. 


Hastalıkta erken tanının önemi var mıdır?

Hastalığın tedavisinde kullanılan ve elimizde şu anda bulunan ilaçlar ilerlemeyi durdurucudur ama iyileştirici değildir. Bu nedenle ne kadar erken dönemde tanı konur ise hem ilaçlardan yararlanma, hem de sosyal çevrenin düzenlenmesi açısından yararlı olur. 


Hastalığın tedavisi var mıdır, varsa nasıldır?

Özellikle erken ve orta evrelerde kullanılmak üzere iki grupta sınıflandırılan ilaçlar vardır. Bu ilaçlar hastalığın ilerlemesini yavaşlatma etkisine sahiptirler. Henüz belirtileri geri çevirecek ilaç yoktur. Bu ilaçların tek başına ya da birlikte kullanımı ile kişiye ve evreye özel tedavi düzenlenir. Özellikle orta ve ileri evrelerde hastanın kendine olan bakımı ve beslenmesi de bozulacağı için, bunların izlenmesi gereklidir. Sağlıklı ve düzenli beslenme, diğer hastalıklardan mümkün olduğunca korunma ve yatağa bağlı hale gelmiş hastalarda özel bakım hizmeti çok önemlidir. Alzheimer hastaları; beslenme bozuklukları, enfeksiyonlar ve nedeni tam olarak bilinmeyen nedenlerle yaşıtlarına göre daha erken ölürler. 


Alzheimer genetik bir hastalık mıdır ya da bulaşıcı mıdır?

Bulaşıcı değildir. Genetik yatkınlığı olan kişilerde görülür. Ama kuşaktan kuşağa çok net geçişi yoktur.

Yakalanmamak için alınabilecek önlemler var mıdır? Varsa nelerdir? 
Vücut ve zihin sağlığını mümkün olduğunca zinde tutmak çok etkilidir. Özellikle damar sertliğine yol açabilecek aşırı kilo, tansiyon yüksekliği, şeker yüksekliği, hareket azlığı, kolesterol yüksekliği gibi nedenler hastalığa zemin hazırlar. Sağlıklı beslenme, temiz havada bol egzersiz ve özellikle zihni açık tutacak her türlü çalışmaya katılmak koruyucu olarak etkilidir. Yaş ne olursa olsun yeni şeylerin merak edilerek öğrenilmesi zihin sağlığı için çok önemlidir.”



Dünyada her 4 saniyede 1 Alzheimer teşhisi konuluyor!
Alzheimer hastalığı hakkında farkındalık yaratmak ve hastalığın hastalar, hasta yakınları ve toplum tarafından bilinmeyen gerçeklerine dikkat çekmek ve hastalık konusunda bilinç yaratmak amacıyla Türkiye Alzheimer Derneği, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü vesilesiyle Alzheimer Derneği Gündüz Bakımevi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Hastalıkla ilgili önemli bilgilerin, yeni bulguların paylaşıldığı toplantıda tanı ve tedavi konusundaki gelişmelere de değinildi. Toplantıda Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Emre ve Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu, unutkanlık görülen, özellikle 65 yaş üstü hastaların, mutlaka bir uzman muayenesinden geçmeleri gerektiğini söyledi.

“Alzheimer Hastalığı: Doğrular, Yanlışlar, Gerçekler ve Hurafeler”
“Alzheimer Hastalığı: Doğrular, Yanlışlar, Gerçekler ve Hurafeler” başlıklı toplantıda, toplumda belirli bir yaş üzerindeki kişiler için unutkanlığın normal karşılandığı, bunun da Alzheimer erken tanı ve tedavisinin karşısındaki en önemli engel olduğu ifade edildi. Toplantıda unutkanlığın hayatın hiçbir evresinde normal bir davranış olmadığı özellikle vurgulandı. 
İlerleyici bir hastalık olan Alzheimer’da tedaviye erken başlayan ve tedaviyi sürdüren hastalarda klinik kötüleşmenin tedavi olmayan hastalara göre göreceli olarak daha düşük olduğu söylendi. Toplantıda ayrıca toplumda Alzheimer görülme oranının yaşlanan nüfusa paralel olarak arttığına ve erken teşhisin önemine dikkat çekildi.

Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Emre şunları söyledi: “Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, dünyada her 4 saniyede 1 demans teşhisi konuluyor. Bugün dünyada yaklaşık 38 milyon, Türkiye’de ise 350-400 bin Alzheimer hastası olduğu tahmin ediliyor. Yaşlı nüfusun artış hızını göz önüne alındığında, önümüzdeki 40 yıl içinde dünya çapında 115 milyon demans hastası olması bekleniyor. Bunun pek çok ülkede sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin üzerine büyük bir yük getirmesi bekleniyor. Bizim ülkemizde bu ülkeler arasında bulunuyor. Bu nedenle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Alzheimer hastaları için ihtisas bakım evleri kurma projesine tam destek veriyor, bu projenin en kısa zamanda hayata geçmesini umuyoruz. Biz de Alzhemier Gündüz Bakımevi’ni Alzheimer hastalarının hayatlarını kolaylaştırmak, sosyalleşmelerini sağlamak ve hasta yakınlarına yardımcı olmak amacıyla hizmete açtık. Derneğimizin ilk kurulduğu günden bu yana Alzheimer hastalarının yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlıyoruz.

“Hastalığın Teşhis Kriterleri 30 Yıl Sonra Yenilendi, Daha Erken Teşhis Mümkün!”
Ülkemizde nüfusun yaşlanması Alzheimer hastalığına verilmesi gereken önemi de artırmakta. Halkımızın bu konuda daha fazla bilinçlenmesi ve bu alandaki gelişmelerin duyurulması gerekiyor. Bu alanda son dönemde pek çok yeni gelişme yaşanıyor. Örneğin Alzheimer için geçerli olan teşhis kriterleri 30 yıldan sonra yenilendi ve artık bu hastalığa daha erken teşhis koymak mümkün.”


“Hastalara Bakarken, Hastaların Kendi İşlerini Yavaş Ve Az Da Olsa Yapmasına İzin Verilmeli”
Türkiye Alzheimer Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu ise şunları dile getirdi: “Alzheimer hastalığında konu sadece unutkanlığa odaklı olmamalı, hastalarda ilaveten depresyon, şiddetli sıkıntı, uyku bozuklukları, hayaller ya da saçma düşüncelerin oluşabilir.  Bu belirtiler bakım veren kişileri de çok zorlar ve yorar. Hastalara bakarken, hastaların kendi işlerini yavaş ve az da olsa yapmasına izin verilmeli; her gün yarım saat fiziksel aktivite yapılması; hastaya moral verecek aktivitelerin, müzik dinleme çiçek bakma vb. desteklenmesi ve hasta yakınının kendi ihtiyaçlarını da göz ardı etmemesi gibi konuların önemlidir.   lzheimer söz konusu olduğunda yalnız hastaların değil hasta yakınlarının da psikolojik destek sağlanmasına ihtiyaçları var. Alzheimer Derneği, bilgi broşürleri hazırlayarak, aileler için moral destek toplantıları düzenleyerek, gündüz bakım evi hizmeti vererek ve hasta yakını ve personel eğitimi yaparak yardımcı olma çabası içindedir. Unutmamalıdır ki, insanlar yaşlılık döneminde de en az diğer yaşlardaki kadar yaşamdan zevk almak ve mutlu olmak isterler.”


“Dünya Alzheımer Raporu 2012’ye Göre Demans Hastaları ve Bakıcıları İçin Sosyal Tecrit Ve Damgalanma Temel Zorlukların Başında Geliyor”

·  Demans hastalarının yüzde 75’i ve aile içerisinde hastalara bakan kişilerin yüzde 64’ü ülkelerinde demans teşhisi koyulan kişilere karşı negatif bir algı olduğuna inanıyor.
·   Demans hastalarının yüzde 40’ı göz ardı edildiklerini ya da kendilerine farklı davranıldığını söylüyor.
·  Rapor, devletlere ve toplumlara demans hastalarının günlük faaliyetlere katılmasını sağlamak için 10 tavsiye sunuyor.

“Dünya Alzheimer Raporu’na göre: Demans Hastasından Neredeyse 1 Tanesi Kendilerine Koyulan Teşhisi Saklıyor”
Alzheimer’s Disease International (ADI) tarafından 21 Eylül’de yayımlanan Dünya Alzheimer Raporu’na göre, dört demans hastasından neredeyse 1 tanesi (yüzde 24) kendilerine koyulan teşhisi saklıyor ve bunun ilk nedeni olarak damgalanmayı gösteriyor. Ayrıca demans hastalarının yüzde 40’ı günlük yaşama dahil edilmediklerini ifade ediyor. Buna ek olarak, her 3 demans hastası ve bakıcısından 2’si kendi ülkelerinde demans konusunda anlayış eksikliği bulunduğuna inanıyor.

Çalışmaya katılanların neredeyse yarısının eğitim ve bilincin önemli bir öncelik olduğunu söylediği raporda, devletler ve toplumlara damgalamanın önüne geçmek için toplumun daha fazla eğitilmesini sağlamak gibi 10 tavsiye sunuluyor. Öne çıkan bir diğer noktaysa demans hastalarını deneyimlerini paylaşmaları için teşvik etmek ve günlük faaliyetlere katılmalarını sağlamak.

Raporu yazan Nicole Batsch şöyle konuşuyor: “Damgalanma, demans hastalarının bakım koşullarının iyileştirilmesi, hastalara ve onlara bakanlara destek sağlanması, araştırmalara fon sağlanması gibi tüm diğer girişimlerin ilerlemesi için bir engel olarak önümüze çıkıyor. Rapor aynı zamanda demans hastalarının ve onlara bakan kişilerin bazen arkadaşları ve aile bireyleri tarafından toplumun dışına atıldıklarını hissettiklerini ortaya koyuyor. Bu kişiler kendilerine normal insanlar gibi davranılmasını, eksikliklerine değil, yapabildiklerine odaklanılmasını istiyorlar. Bu konulara ışık tutmak demans hastalarının ve onlara bakanların hayat kalitelerinin artırılmasına yardımcı olacaktır.”

ADI Yönetim Kurulu Üyesi Marc Wortmann şöyle konuşuyor: “Demans ve Alzheimer hastalığı dünya çapında yaşlanmanın artmasıyla birlikte büyük bir hızla artış gösteriyor. Bu hastalığın, vurduğu ailelerde büyük bir etkisi oluyor ama ekonomik maliyeti sebebiyle sağlık ve sosyal güvence sistemleri de büyük ölçüde etkileniyor. Pek çok ülke bu etkilere karşı hazırlıksız. Damgalanma sorununun üstesinden gelmedikçe, demans hastalarına daha iyi bakım sunma çabalarımızı artırmadıkça ve bir tedavi bulmadıkça da hazırlıksız kalmaya devam edeceğiz.”

Rapor şu bulguları ortaya koyuyor:

  • Demans hastalarının yüzde 24’ü ve onlara bakan her 10 kişiden 1’i (yüzde 11) konulan demans tanısını sakladıklarını söylüyor. 65 yaş altı kişiler iş yerlerinde ya da çocuklarının okullarında zor durumlarla karşılaşabileceklerine inanıyor.
  • Demans hastalarının yüzde 40’ı günlük yaşama dahil edilmediklerini söylüyor.
  • Bu kişilerin neredeyse yüzde 60’ı kendilerinden muhtemelen uzak duracak ya da iletişimi koparacak kişilerin başında arkadaşlarının geldiğini söylüyor. Bunları aile üyeleri izliyor.
  • Hastalara bakanların dörtte biri (yüzde 24) demans hastalarına bakanlara karşı ülkelerinde negatif bir algı olduğunu hissediyor, yüzde 28 kadarıysa göz ardı edildiklerini ya da farklı davranıldıklarını hissediyorlar.
  • Hem demans hastaları hem hasta bakıcıları, insanlarla yakın ilişkiler kurmayı bıraktıklarını çünkü bunu çok zor bulduklarını söylüyorlar.
  • Demans damgalanmasının ortadan kaldırılmasına yardımcı olabilecek en temel öncelikler arasında eğitim, bilgilendirme ve bilinçlendirme sayılıyor.


Rapor 50’den fazla ülkede 2500 kişiyle (demans hastaları ve onlara bakan aile üyeleri) gerçekleştirilen küresel bir anketi temel alıyor. Anketi yanıtlayan demans hastalarının yüzde 50’sinden fazlası Alzheimer hastası ve anketi yanıtlayanların neredeyse yarısı 65 yaşın altında. Anketin temel amaçları, demans hastaları ve onlara bakan aile üyelerinin yaşadıkları bireysel yaftalanma deneyimlerini kayıt altına almak ve ülkelerin ulusal demans programlarının bu damgalanmayı ortadan kaldırmak için etkili olup olmadığını ortaya koymak.

Demans hem hastalar hem de hastaların aileleri ve onlara bakan kişiler için son derece engelleyici bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, dünyada her 4 saniyede 1 demans teşhisi konuluyor. Yaşlı nüfusun artış hızını göz önüne alırsak, önümüzdeki 40 yıl içinde dünya çapında 115 milyon demans hastası olması bekleniyor. Bunun sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin üzerine büyük bir yük getirmesi bekleniyor. Dünya Sağlık Örgütü üyesi 193 ülkeden yalnızca 8 tanesinin ulusal demans programlarını uygulamaya koymuş olması hem ekonomik hem de sosyal maliyetleri azaltmak için devletlerin daha yapabileceği pek çok şey olduğunu gösteriyor. 


Toplumda demans hastalarının damgalanmasının önüne geçmek için ADI tavsiyeleri

  • Toplumun eğitilmesi
  • Demans hastalarının toplumdan izole edilmesinin önüne geçilmesi
  • Demans hastalarının seslerinin duyurulması
  • Demans hastaları ve onlara bakan kişilerin haklarının tanınması
  • Demans hastalarının bulundukları sosyal çevrelere katılması
  • Gayriresmi ve ücretli bakıcıların eğitilmesi ve desteklenmesi
  • Evde ve bakımevlerinde bakım kalitesinin artırılması
  • Birinci basamak sağlık uzmanlarının demans eğitimlerinin artırılması
  • Devletlerin ulusal Alzheimer programları yapmaya çağırılması
  • Damgalanmanın nasıl ele alınacağı konusunda araştırmaların artırılması

KAYNAK
1- Bick KL. Alzheimer hastalığının başlangıç öyküsü. Çeviri Editörü; Gürvit İH. Alzheimer Hastalığı. Yelkovan Yayıncılık; 2001: 1-10.
2- Gürvit Hİ. Demanssendromu, Alzheimer hastalığı ve Alzheimer dışı Demanslar. Bahar SZ ve Öge AE, editörler. Nöroloji. 1. baskı. İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri 2004: 367-415.
3- Gürvit H, Emre M, TinazS, ve ark. Theprevalence of dementia in an urban Turkishpopulation. Am J AlzheimersDisOther Demen. 2008; 23(1): 67-76.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Esracığım,yazdığın yazıları okudum.hepsi harika olmuş.Ellerine ve yüreğine sağlık teşekkürler. Demet Çorakpınar 1 numaralı hayranın öpüyorum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge