Ana içeriğe atla

SAĞLIKTA ŞİDDETE KADIN ELİ DEĞMELİ - 1

Kadın sağlık çalışanları yaşanan şiddet olaylarına nasıl bakıyor ve çözüm önerileri ne? Sağlıkta şiddet haber dosyası ile bu alanda yapılacakları ilk kez farklı bir bakış açısı ile ele alıyoruz.

Sağlıkta şiddet gün geçtikçe gündeme farklı şekilde gelmeye devam ediyor. Sağlık çalışanları durumun düzelmesi için yasal düzenlemelerin yapılmasını istiyor. Kadınlar hayatın anlamını teşkil ederken, gün geçmiyor ki kadına şiddette yerini alıyor. Kadınların güçlü, özgüveni yüksek ve başarılı yönleri neden gündeme getirilmiyor? Ve kadın sağlık çalışanlarının olanlara bakış açısı ve çözüm önerisi ne? Med-Index olarak dosya haber çalışması ile konuya dikkat çekerek, kadın sağlık çalışanlarının görüşünü aldık. 

Şiddetin Temelinde Yatan Neden Çoğunlukla İletişim Problemleri
Aile Hekimi Dr. Özlem Oğul konu hakkında şunları söyledi: “Şiddet, gelişmişlikten veya gelişmeye çalıştığımız bahsini yaptığımız günümüzde ne yazık ki insanlığın kurum, statü, cinsiyet ayırmaksızın en önemli sorunlarından biri oldu. Şiddet fiziksel, ruhsal ya da sözlü olarak hangi alanda, nerede ve kime uygulanırsa uygulansın temelinde yatan neden çoğunlukla iletişim problemleri ve bu sorunu yaşayanların tercih ettiği bir davranış biçimidir.

“Şiddet İnsana Özgü Bir İletişim Aracı, Bir Davranış Biçimi Değildir”
Öncelikle şunu iyi anlamamız ve kabul etmemiz gerekiyor; şiddet insana özgü bir iletişim aracı, bir davranış biçimi değildir. Dolayısıyla da haklı bir gerekçesi veya bahanesi de olamaz. Şiddete sebep olan iletişim sorunlarının altında psikolojik nedenler, sosyoekonomik, sosyokültürel düzey ve eğitim seviyesi gibi nedenler rol oynar. 

“Akademik Eğitimden Ziyade Sosyal Eğitim Önemli”
Eğitim konusuna dikkat çekmek istiyorum. Akademik eğitimden ziyade sosyal eğitim önemli. Çünkü akademik eğitim tek başına kişiyi sadece meslek sahibi yapar ya da eğitim aldığı alanın bilirkişisi yapar. Sosyal eğitim ise kişide duygusal zekayı oluşturur. Duygusal zeka da etik zekayı, etik zeka da saygı, sorumluluk, hoşgörü, ahlak, vicdan gibi kişiye birçok erdem kazandırır. Bir iletişimin sağlıklı olabilmesi için de bu erdemlere ihtiyaç vardı, en azından saygı ve uygun üsluba sahip olmak gerekir. Bunun için çok zeki olmaya gerek yoktur, geri zekalı olmamak yeterlidir.

“Kadın Mağdur Sayısının Yüksek Olma İhtimali Muhtemel”
Bir hekim olarak sağlıkta yaşanan şiddet olaylarıyla ilgili gözlemlerim ve düşüncelerim ise, yapılan bazı araştırmalarda ‘en çok kadın sağlıkçılar şiddete uğruyor’ gibi bir sonuç çıkmış. Ancak ben buna katılmıyorum. Toplumun genelinde şiddet mağdurlarının çoğunluğu kadın ve dolayısıyla sağlıktaki şiddet olaylarında da kadın mağdur sayısının yüksek olma ihtimali muhtemeldir. Yani, sağlık alanına özel bir durum değil. Çünkü bizim mesleğin kadını erkeği yoktur. Mesela, kadın jinekolog ile erkek jinekologun yaptığı iş aynıdır. Dolayısıyla hizmet alanın vereceği cevapta aynı olacak. Bu yüzden sadece “hekim” ve “sağlıkçı” adı altında konuşacağım. 

“Bizim İletişim Sorunumuzun Bir de Sorumluları Var”
Bizde yaşanılan şiddet olaylarında da iletişim sorunu yine neden olarak karşımıza çıkıyor ama bizim iletişim sorunumuzun bir de sorumluları var. Bunlar; Deontolojiyi unutup kötü örnek oluşturan hekimler ve sağlık çalışanları ile sağlık kurumunda görevli güvenlik, danışma elemanları gibi diğer sağlık kurumu çalışanları, sağlık sistemindeki yanlış uygulamalar ve söylemler, medya ve tüm bunlar karşısında güvenini, sağduyusunu kaybetmiş hastalar. 

“Hekim Arkadaşlarımın Deontoloji Bilgilerini Yoklamaları Gerekiyor”
Deontoloji ve tıbbi etik dersi tıp fakültelerinde 1.sınıfta anlatılan temel derslerden biri. Amaçlanan şey tıbbi donanım, tıbbi bilgi yanında meslek ahlakını, hekim duruşunu anlatmak, benimsetmek. Bu derste bütün hekimler iyi bilir; olağan, karşılaşılabilecek hasta profilleri ve bu profillere en uygun ve en doğru hekim yaklaşımları da öğretilir. Ayrıca hekimin meslektaşına karşı da en az mesleğine, hastalarına olduğu kadar sorumlu olduğunun altı da önemle çizilir. Şiddet konusunda çözümün ilk aşaması bana göre hekim arkadaşlarımın deontoloji bilgilerini yoklamaları, bu konudaki bilgilerini tazeleyip özeleştiri yapmaları, unuttukları hekime yakışır tutum ve davranışları hatırlamalarıdır. Malesef bu konuda geçmişten günümüze olumsuz örneklerimiz çoktur ve hasta-hekim arasındaki güveni zedeleyen önemli nedenlerden de biridir. Hastalar yıllardır bu konuda ciddi anlamda dolmuşlardır ve sağlıkta dönüşümde hasta haklarının ön plana çıkmasıyla beraber mesleğimizdeki kötü örneklerin yarattığı imaj yüzünden oluşan güvensiz, şüpheci, mağdur edilmiş zihniyeti dışa vurmaktalar. Yani zamanında ekilenler biçiliyor ki hala buna devam eden meslektaşlarımız var. 

“Hekimlik Bir Duruştur, Bir Markadır”
Bizler sağlıkçılar ve hekimler özeleştiri yaparak eksikliklerimizin olmadığına kanaat getirdiğimiz zaman, var olan bir iletişimsizlik probleminde bizim dışımızdaki sebepleri suçlayabilir, sorgulayabiliriz. Hekim kurumunda amir konumundadır ve çalıştığı hemşiresi, hasta bakıcısı, sekreterini de yönlendirecek, uyaracak, bu konuda eğitip, örnek olacak kişidir. Hekimin toplum içinde de böyle bir misyonu, sorumluluğu vardır. Hekimlik bir duruştur, bir markadır. Sosyal anlamda da örnek alınan ya da alınacak bir gruptur. Bu yüzden taşıdığı ''Dr'' unvanının hakkını vermek zorundadır. Hayat kurtarmak amacı ve görevidir ancak sosyal sorumluluklarını da unutmamalıdır. 

Hekim Saygısından, İnsanlığından Ödün Vermemeli.
Hekim iletişim kurabilen, çözümcül taraf olmak zorunda. Saygısından, insanlığından ödün vermemeli. Duruşunu her ortamda, her durumda korumalı. Bu yüzden deontolojiye ve etik duruşa çok takılıyorum. Etik davranışı edinmemiş bir hekim beraber çalıştığı diğer sağlık elemanlarına da aynı üslup ve davranışı sergileme cesaretini vermiş olacak. 

“Agresif, Lakayt, Üslupsuz Hemşireler, Danışmada Görevli Ama Hiçbir Şey Danışılamayan Saygısız, Niteliksiz Elemanlar ve Güvenlik Görevlileri Hastaları Hekime Patlatıyor” 
Hekimin dışında gelişen, hekim dışı sağlık personelinden ve sağlık çalışanlarından kaynaklanan durumlar da var ve bu durumların çoğu da amir konumundaki hekime fatura edilir. Agresif, lakayt, üslupsuz hemşire arkadaşlar, iki lafı bir araya getirmekten yoksun danışmada oturan fakat hiçbir şey danışılamayan saygısız, niteliksiz elemanlar ve de yine niteliksiz ve saygısız güvenlik elemanları yüzünden, sinirlenen hasta gelip hekime patlayabiliyor. 

''Ben Hekim Olarak Mağdur Edilip, Saygısızlığa Uğradıysam Hastalara Karşı Tavır ve Davranışlarını Düşünmek Bile İstemiyorum”
Benim de hekim olarak yaşadığım örnekler var. Hekimlik hayatım boyunca sadece iki kez hastaneye gittim ve ikisinde de soluğu başhekimlikte aldım. Birinde güvenlik ve danışmayla sorun yaşadım. Diğerinde de 2 servis hemşiresiyle sorun yaşadım. Yüzlerine de, başhekime de; ''Ben hekim olarak mağdur edilip, saygısızlığa uğradıysam hastalara karşı tavır ve davranışlarını düşünmek bile istemiyorum, yazıklar olsun'' dedim. Tüm bunlar şiddete zemin hazırlayan potansiyel faktörler. 

“Hekimin Hekime Şiddetinin Hastalar Aracılığıyla Olan Şeklidir”
Diğer önemli nokta hekimin meslektaşlarına karşı bencil ve sorumsuz tavırlarının şiddetin en trajik örneklerini karşımıza çıkarttığı gerçeği ve en acı olan da bu. Meslektaşının arkasından konuşarak kötüleyip hastayı meslektaşına karşı dolduran hekim bana göre hekim değil tüccardır. Bu arkadaşlar bence daha fazla mesleğine meslektaşına ihanet etmesin, mesleği bırakıp ticaretle uğraşsın. Çünkü bu davranış meslek ahlakına uymadığı gibi resmen şiddete davetiye çıkarmak, azmettirmektir. Bu durum hekimin hekime şiddetinin hastalar aracılığıyla olan şeklidir. 

“İçimizdeki Düşman”
Makam, üst, alt mevzusundan ve şahsi, siyasi çıkar hesaplarından kaynaklanan bir de kendi içimizde birbirimize uyguladığımız psikolojik şiddet var ki gerçekten utanç vericidir. Bu örneklere uyan hekimler konusu ''İçimizdeki Düşman'' adı altında ayrıca konuşulması gereken önemli bir konu. Yine hastasına saygısızlık eden, sahiplenmeyen hekim de deontolojiyi hatırlamalı hekime yakışır davranışı edinmeli yoksa o da bana göre tüccardır, mesleği icra edemiyorsa bıraksın. 

“Zamanında Hekimlik Adına İyi Bir Miras Bırakılmış Olsaydı…”
Hastalar karşımıza alacağımız bir grup değil, aksine sarıp sarmalayacağımız gruptur. Hastalar bizim mesleğimizdir ve bana göre de yaşadığımız sorunlarda en masum olan kesimdir. Çünkü; duyduklarını, uygulananı, yaşadıklarını, anlatılanı anlıyorlar ki o da anlama kapasiteleri ve de kişilik yapılarına göre farklılık gösteriyor. Tıbbın varlığından beri yüzlerce hasta profili vardır, değişmez. Şu an değişen şey sadece hastalara da söz hakkı verilmesi. Zamanında hekimlik adına iyi bir miras bırakılmış olsaydı hastalar bu söz hakkını, hak aramak, şüphe duymak yerine bize yaşadığımız sorunlar konusunda destek olmak için kullanabilirlerdi. Bu yüzden hastaları karşımıza almak yerine aksine kazanmak adına kafalarında oluşan olumsuz doktor imajını yok etmeli, ezber bozmalıyız. İnanın kendini bilen kötü örnekle, iyi örneği ayırt edebilen hastalar hekimlerine teşekkür edip, minnet ve saygısını da dile getiriyor. Yeter ki hekim hekimliğini konuştursun. Sorunlu hasta normal hayatında da sorunlu insandır, bunlar 10 yıl sonra da sorunlu hasta olarak karşımıza çıkacak. 

184 Şikayet Hattı
Gelelim sistemin yanlışlarına; hasta hakları ve memnuniyeti elbette ki kutsaldır. Ancak sadece hasta haklarından bahsedip hekimin, sağlıkçının emeği ve haklarını görmezden gelip yalnız bırakmak, medyada, kamu spotlarında yine bu yönde bir takım söylemlerde bulunmak da yine hasta ve hekim arasındaki güveni ciddi anlamda sarsan nedenlerden biri. Bu durum çok basit uygulamalarla bu noktaya getirilmeyebilirdi. Mesela, 184 şikayet hattı kuruldu. Gerekli miydi? Hayır, zaten sıkıntı ve problemi olan hastalar ilgili kurumlara yazılı şikayette bulunabiliyordu veya hekim değiştirebiliyordu. Çift taraflı bir şikayet hattı olarak açılmalıydı. Gelen şikayetler süzgeçten geçirilmeli ve uygunsuz isteklerin hekim tarafından yerine getirilmemesine bağlı şikayetler ve suistimaller şikayet olarak hekimin karşısına çıkmamalı, hekimin yoğunluğu arasında bunlar için zamanı ve gururundan çalınmamalıydı. 

“İşi Uygulayan, İçinde Olan, Yaşayan Kadar Hiç Kimse O İşin Eksiklikleri Konusunda Doğru Bilgiye Sahip Olamaz”
Her yere hasta hakları bildirisi asıldı, çok güzel. Ancak yanına hekim hakları, sağlık çalışanları hakları veya sağlık hizmeti alınırken olması gereken hasta-hekim ilişkisi, kurum içinde davranış ve saygı kuralları gibi sağlık hizmeti vereni de koruyacak birer yazı da asılmalıydı. Bütün bunlar hastalarda farkındalık yaratır ve sorunlu hasta profillerine otokontrollerini, saygılarını koruyabilmeleri için caydırıcı olurdu. Bu uygulamaların çift taraflı uygulanmasının sağlık hizmeti vereni korumada ne kadar etkin ve etkili olacağını, ''184 ve Hasta Hakları bildirisi''nin hastalar üzerinde yarattığı etkiden de anlamak mümkün. Alınan sağlıkla ilgili kararlarda hekimlerin fikirleri de sıkıntıları da sorulabilir hem hasta hem de hekim için de olumlu, faydalı olacak düzenlemeler yapılabilirdi. Çünkü; işi uygulayan, içinde olan, yaşayan kadar hiç kimse o işin eksiklikleri konusunda doğru bilgiye sahip olamaz. 

“En Duygusuzu Bile İsminin “Kötü Doktor” Olarak Anılmasını İstemez”
Hizmet kalitesi hizmet verenin de memnuniyetiyle direkt ilişkilidir. Yoğun nöbetler, polikliniklerde günlük bakılan uçuk hasta sayıları, performans sistemi hekimleri hırpaladığı, mutsuz ettiği gibi hastaların aldığı sağlık hizmetinin de kalitesini tartışılır hale getirdi. Bir hekim için hastası her şeydir. Hiçbir hekim bilerek isteyerek hastasına zarar vermez. Bu işin vicdani sorumluluğunun yüceliğini, önemini hekimler iyi bilir. Bu konuda iyi niyete inanılmıyorsa şu açıdan bakılabilir; varsayalım hekim vicdansız, sadece meslek olarak yapıyor ve mesleğinin manevi doyumuyla ilgilenmiyor diyelim. Bu hekim bile göz göre göre bilerek, isteyerek yanlış bir tedavinin, bir ameliyatın altına kaşesini basmaz, imzasını atmaz. Yani en duygusuzu bile isminin “kötü doktor” olarak anılmasını istemez. Nöbet sonrası uykusuzluk, hasta yoğunluğu ve buna bağlı fiziksel, zihinsel ve ruhsal yorgunluk, komplikasyonlar, hastalığın veya hastanın tedaviye direnci gibi faktörler olumsuz sonuçlanan tedavilerin nedenlerinden biri olabiliyor. Gün aşırı nöbetler, günlük bakılan hasta sayılarının 300-400 hatta 500’ü bulması sağlık sisteminden kaynaklanan durumlar ve mutlaka düzenleme yapılmalı. Neticede hekim de insan. Bu uygulamalar da şiddete zemin hazırlayan sonuçlar doğuruyor. 

“Medya, Hasta ve Hekim Arasındaki Güveni Onaracak Yönde Yayınlarda Bulunmalı”
Medya yaptığı yayınladığı haberin halk üzerinde yarattığı etkiden sorumlu ve bunun bilinciyle yayın yapmalı. Usulsüz, çarpıtılmış ve içeriğiyle alakasız olumsuz, itham edici başlığa sahip haberler ile sürekli deşifre edilen şiddet haberleri de sağlıkta şiddete sebep olan, varolan şiddet olaylarının sayısını arttıran ve şiddeti tetikleyen en önemli nedenlerden. Medya, hasta ve hekim arasındaki güveni zedelemeyecek hatta, onaracak yönde söylemlerde ve yayınlarda bulunmalı.

“Şiddet için Caydırıcı Cezalar Konusunda Acilen  Yasal Düzenlemeler Yapılmalı”
Bakanlık söylemleri, kamu spotları da yine bu yönde olmalı. Ülkemizin ciddi bir sorunu olan şiddete karşı caydırıcı cezaların olmaması, verilen cezaların da kağıt üstünde kalması da şiddeti olağanlaştıran bir gerçek. Şiddet için caydırıcı cezalar konusunda acilen yasal düzenlemeler yapılmalı. Sağlıktaki şiddet için Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ile beraber caydırıcı yasal düzenlemeler için harekete geçmeli. 

“Bakanımızın Öncülük Etmesini ve Çözüm Konusunda Bizleri Yalnız Bırakmamasını Diliyoruz”
Durum ciddi ama çözümler basit. Eğer amaç çözümse olaylara objektif bakmak gerekir. Sağlıkta gelinen bu sevimsiz noktada emeği geçen herkesin elini taşın altına koyma, sağduyulu davranma ve özeleştiri yapma zamanı geldi. Eksiklikler konusunda herkes üzerine düşeni yaparsa çözüme ulaşılır. Tek başına medya, tek başına sistem, tek başına hasta veya tek başına hekim ve sağlık çalışanları ile olacak bir iş değil. Hep beraber aynı hassasiyet gösterilmeli. Herkes duyarlı davranmalı. Unutulmamalı, sağlık hepimizin! Bizim muhatabımız Sağlık Bakanlığı ve dolayısıyla da Bakanımızın öncülük etmesini ve çözüm konusunda bizleri yalnız bırakmamasını diliyoruz!”

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge