Ana içeriğe atla

HER UNUTKANLIK ALZHEİMER MI?

Kapıdan çıkıyorsunuz, yolda yürürken birden “Ocağın altını kapattım mı?” diye içinizi bir endişe kaplıyor. Sonra eve dönüp, ocağa bakıyorsunuz ki ocak kapalı. Unutkanlık başladı diye endişeleniyorsunuz.

Sık sık unutkanlık yaşayanları bir korku sarıyor. “Acaba Alzheimer mı?” diye panikle doktora gidiyorlar. Alzheimer ile ilgili merak edilenleri Memorıal Şişli Hastanesi’nden Nöroloji ve Klinik Nörofizyoloji Uzmanı Prof. Dr. Türker Şahiner ile konuştuk.

Alzheimer nedir?
Alzheimer hastalığının beyinde Amiloid Beta adını verdiğimiz bir proteinin birikiminden oluştuğu düşünülmektedir. Aslında amiloid beta zararlı bir protein molekülü değildir. Nöron adını verdiğimiz beyin hücrelerinin her gün defalarca sentezlediği bir moleküldür. Bugün için görevini tam bilememekle beraber, beyinde elektriksel sinyallerin iletiminde rolü olduğu tahmin ediliyor. Yine nedenini bilemediğimiz bir şekilde bu protein görevini yaptıktan sonra parçalanmak yerine hücreler arası ortamda birikmektedir. Aslında Parkinson ve diğer beyni tahrip eden birçok hastalıkta da benzer mekanizmanın varlığı gösterilmiştir. Sadece biriken protein ve tahrip ettiği bölgeler değişmektedir. Günümüzde biriken proteinlerin genetik adresleri biliniyor ve genetik olarak bu hastalıklara olan yatkınlığı olan kişiler belirlenebilir. Ancak genetik olarak normal doğan bireyde de sonradan oluşan birikim oldukça sık olarak görülmektedir. Bu durumda çevre beslenme ve yaşam tarzı gibi faktörler etkin olmaktadır.

Bulaşıcı mıdır yoksa genetik geçişli midir?
Bu iddia 2015 yılı Eylül ayında “Nature” gibi prestijli bir bilimsel dergide John Collinge tarafından yayımlanan bir bilimsel araştırma yazısı neticesinde gündeme gelmiştir. Collinge  bu araştırmada 1958-1985 yılları arasında kadavradan elde edilmiş büyüme hormonu ile tedavi olan bireylerin ölümünden sonra yaptığı otopsilerde bazılarında Amiloid Beta proteinin çok genç yaşlarda aşırı biriktiğini saptamış ve Alzheimer’a neden olan bu proteinin insandan insana bulaştığını iddia etmiştir. Alzheimer ve Parkinson’a neden olan protein moleküllerinin bir hücreden diğerine bulaştığı yaygın kabul görse de henüz yaşayan bireylerde insandan insana geçiş gösterilmiş değildir. Ancak bu konuda henüz net bir kanaat edinmek için erkendir.

Her unutkanlık Alzheimer mıdır?
Her unutkanlık Alzheimer değildir ve hatta bu hastalıkta görülen unutkanlık günümüzde çoğu insanın yakındığı unutkanlıktan çok farklıdır. Alzheimer hastaları unutkanlıklarının çoğu zaman farkında olmadıkları gibi çoğu zaman inkar ederler. Bu duruma o kadar inanırlar ki yakınlarını suçlarlar. Ayrıca bu unutkanlıklar kişinin çok iyi başardığı becerilerin yavaş yavaş kaybolmasına yol açar ve adeta bambaşka kişiliğe bürünen hastanın sosyal ilişkileri bozulur. Oysa hemen hemen herkesin yakındığı unutkanlık, beynin bir savunma mekanizmasıdır ve çok yoğun iletişimden dolayı bilgi bombardımanı karşısında beyin adeta “pause” düğmesi ile kendini yeni bilgi kaydına kapatmasıdır. Kayıt edilmeyen bilgi hatırlanamaz yani unutulamaz.

Alzheimer’a yakalanmamak için neler yapılabilir?
NIH (National Institute Health)  Amerikan Sağlık Dairesi 2010 yılında Alzheimer için yayımladığı SOS raporunda toplumu Alzheimer hastalığını önlemenin bugün için mümkün olmasa bile ötelemenin mümkün olduğu şeklinde uyarmıştır. Bu amaçla 4 ana başlıkta öneriler sıralamaktadır.

A) Kalp damar sağlığına, özellikle kan basıncının ve kan şekerinin düzenlenmesine ve obezitenin önlenmesine ait tedbirlerin alınması
B) Fiziksel beden egzersizlerin düzenli ve her gün yapılması
C) Bilişsel beyin egzersizlerin düzenli yapılması
D) Depresyondan korunmak için önlemler

Ön belirtileri nelerdir?
Alzheimer kişiyi unutkanlıktan çok önce farklı bir kişiliğe doğru sürükler ve erken dönem de çoğu zaman hastalar içe kapanmayı ve kendi çevrelerini daraltmayı tercih ederler. Depresyon belirtileri klinik tabloya hakimdir. Kararsızlıklar kolayca öfkeye dönüşür. Kaybedilen beceriler nedeni ile aldıkları eleştirilere tahammülsüzlük dikkat çekicidir. Alınganlık bazen yakın çevresini çok yorar. Çoğu zaman depresyonla beraber aşırı bencillik ve umursamazlık da vardır. Bazen yakın bir arkadaşın vefatını bile umursamaz olabilirler.  Bu dönemde hala bireysel işlerini yürütebilir ve hijyenlerini korurlar. Ancak işlerin kalitesi bozulmuştur.

Erken tanı ve teşhis sonrasında yapılacak koruyucu tedavi yöntemleri var mıdır?
Günümüzde erken tanıda genetik analizler ve beyin omurilik sıvısında Amiloid Beta protein ve TAU protein ölçümü çok değerlidir. Bu testler ülkemizde de az sayıda laboratuvar da yapılmaktadır. 2012 yılında Dünya’da tanı kriterleri değişmiş ve kimyasal analizler erken tanı kriterleri arasına alınmıştır. Bugün sadece Amerika’da ticari kullanıma sunulmuş Amiloid PET Beyin MR çalışmaları erken tanıda çok değerli olup yaygın kullanılması için çalışmalar sürmektedir. Koruyucu tedavi NIH önerileri ile net olarak sunulmuştur.

Yeni tedavi seçenekleri nelerdir?
Alzheimer tedavisi için yakın gelecekte ümit verici çok sayıda çalışma büyük kaynaklar kullanarak amansız bir yarış içindedir. Bu çalışmaların büyük çoğunluğu immun terapilerdir. Bağışıklık sistemine tanıtılan “çöp proteinler”in gene insanın bağışıklık sistemine temizletilmesi amaçlanmaktadır. 2012 yılında bu işi başaran ilaçlar maalesef ticari kullanım için onay alamamıştır. Çünkü bu ilaçlar ileri evre hastalara uygulanmış ve doğal olarak beyni tahrip eden proteinler temizlense bile hastaların klinik tabloları düzelmemiştir. Aynı yıl genetik olarak yüksek riskle tanımlanmış çok genç yaşta hastalığa yakalanan çok sayıda bireye sahip ailelerin genç bireyleri gönüllü olarak bu tedavileri almaya başlamıştır. Eğer bu kişilerin Alzheimer hastalığına yakalanması önlenebilirse bu hastalık artık tedavi edilebilir olacaktır. İnsanlık tarihinin sağlık alanında en önemli başarılarından birine imza atılacak.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge