Ana içeriğe atla

DEPRESYONUN NEDENİ AŞK ACISI MI?

Son dönemlerde televizyonda ve sosyal medyada sıkça karşılaşılan depresyon reklamını gördünüz mü? Hani size 5 adımda depresyondan nasıl kurtulacağınızı anlatıyor. Nedenlerin çoğunu aşk acısına dayandırıyor. Reklamı izledikten sonra “Depresyon denilen durum aşk acısı mı?” diye akıllara takılıyor.  Antidepresanlar ve çikolata arasındaki fark göze çarpıyor. Peki, depresyondan kurtulmanın yolu nedir?  

İnsanlar sanal ortamlarda mutsuzluklarını gizleyerek ilaçlara mı sarılıyor? Göstermelik karelerde, huzursuzluğa, amaçsızlık mı ekleniyor? Depresyon konusu anlaşılmazken, her mutsuzluğu depresyon olarak yorumlamak doğru mu? Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümünde doktora sonrası çalışmalarını sürdüren Psikiyatrist Sinan Gülöksüz ile depresyon ve antidepresan ilaçlarla ilgili merak edilenleri konuştuk.

Son dönemlerde depresyon ile ilgili çekilen bir reklam konuşuluyor.  Depresyon aşk acısı mıdır?
Öncelikle depresyon ne değildir, oradan başlayalım. Mutsuzluk, ayrılık acısı, yas depresyon değildir. Serdar Ortaç’ın oynadığı reklam filmindeki gibi bir şeyde değildir. Belirtilerden bahsedeceğim ama öncelikle olmazsa olmazdan başlayayım.

Depresyon bireyin sağlığında bozulmaya yol acar. Sağlığın tanımı oldukça güç, kabaca, bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali denilebilir. Depresyon bu uç alanı da etkiler. Örneğin, kişi normal hayatını sürdürürken, hobileri ve keyif aldığı alışkanlıkları olan, insanlarla ilişkileri kendine göre normalken, depresyon işlevselliğinin bozulmasına, kişiler arası iletişimin bozulmasına ve yaşam kalitesinin düşmesine yol acar. Uyku, iştah bozulması gibi bedensel belirtiler de depresyonda görülür. Buradan baktığınızda depresyon sağlıklı olma halini tıpkı tıbbi diğer durumlar gibi her uç alanı da etkileyerek bozar.

Depresyon tarif edildiği gibi,  ayrılık acısı ya da mutsuzluk hali mi?
Mutsuzluk ile depresyon birbirinden farklıdır. Mutsuzluk bir süre olur, depresyonda ise sürgit şekilde giden bir çökkün hal var. 2 hafta boyunca süre giden bir çökkünlük olması durumunda depresyon düşünülür. Bir diğer fark da mutlu etmesi beklenen bir dış uyaran depresif hastanın süregiden çökkün duygu durumunu değiştirmez.   

Depresyon; çökkün duygu durum, hayattan umudunu kesen, hayattan zevk alamama, genel olarak enerji düşüklüğü, , iştah azalması ya da artması, uyku bozukluğu, cinsel isteğin azalması, konsantrasyon bozukluğu gibi diğer bedensel belirtilerin de eşlik ettiği bir durumdur. Depresyon tanısı için bu belirtilerin en azından 2 hafta sürüyor olması gerekir. Birey için problem oluşturması, insanlarla ilişkisini etkiliyor olması gibi önceden bahsettiğim sağlıklı olma halini bozuyor olması depresyonun teşhisini koymada önemlidir.

Depresyondan koruyucu önlemler ile depresyon tedavisi farkı çok anlaşılmıyor sanırım. Bunu açabilir misiniz?
Depresyondan koruyucu önlemler ile depresyon tedavisi karıştırılıyor.  Genel sağlık önerilerinin hepsi depresyon için de geçerlidir. Uykunuzu iyi alın, düzenli beslenin, sigara içmeyin, alkolü fazla almayın, düzenli egzersiz yapın, hobilerinize ve keyiflerinize zaman ayırın, bunların hepsi sağlıklı olma halini sürdürmenizde önemli rol oynar ve depresyondan da korur.

Psikiyatri dışında da tıbbi risklerden koruyan faktörler. En temel gereklileri sağlamadan diğer şeyleri değiştirmeye çalışmak zor.  Ama depresyondaki birey bunları sürdürebilmede güçlükler yaşarken, örneğin ne kadar istese de yeterli uyuyamıyorken, “düzenli uyu geçer” demek veya zaten dikkatini toplamakta güçlük çekiyor, hiçbir şeye isteği yok iken “kitap oku geçer” demenin hiç bir yararı olmaz. “Ayağı kırılmış birine üzerine bas geçer” demekten bir farkı yok. Zaten tedavi sürecinde hedef depresyon öncesi eski işlevselliğe geri dönmek. Özellikle depresyon orta ve ağır seviyede ise hızlıca tedavi gerekiyor. Bazı durumlarda, örneğin artmış intihar riski gibi, hemen müdahale gerekebiliyor.

Depresyon, ilaçların keşfiyle mi ortaya çıktı eskiden de var mıydı?
İlginç bir soru, depresyon insanlık tarihi kadar eski. Hipokrat melankoli olarak isimlendirmiş, melankoli günümüzde de kullanılan bir kelime ama aslında Antik Yunancada iki kelimenin birleşiminden oluşuyor, “melas” yani siyah ve “chole” yani kara safra, o dönemde, milattan önceden bahsediyorum, Hipokrat oldukça iyi tanımladığı depresyonun vücutta asiri biriken kara safradan kaynaklandığını düşündüğü için bu adi koymuş. Sadece Hipokrat değil ondan sonra gelen tarihteki pek çok ünlü hekim depresyonu tanımlıyor. İlaçların ise en fazla 50 yıllık bir ömrü var, hele eğer sözünü ettiğimiz yeni kuşak antidepresanlar ise 30 yıllık. Depresyon ise milattan önceden beri var, hesabi siz yapın.

Depresyon tedavisi ile ilgili veriler var mı?
Toplumda konu ile ilişkili bilgi olmaması, psikiyatrik hastalıkların toplumca çok kabul gören bir durum olmaması, önyargılar, tanı ve tedavi sürecini etkiliyor. Bizim verimiz yok ama Avrupa’da depresyonu olan her 5 bireyden sadece 1’inin tedavi alabildiği gösterilmiş. Elbette ki bizi en çok korkutan intihar, depresyon intihar riskini 15 kata kadar artıyor. Sadece intihar değil bireyin yaşam kalitesini oldukça etkileyen bir durumdan bahsediyoruz. Hafife alınacak bir durum değil, yine baştaki reklama dönecek olursam, kimileri için eğlenceli görünebilir ama depresyonu tecrübe etmiş birisi için hiç de komik olacağını sanmıyorum. Aklınıza başka bir hastalık getirin ve o reklamda depresyon yerine o hastalığı koyun, örneğin kanser, çikolata yiyerek düzeltseler, kanser tanısı alanlar ve yakınları nasıl hissederdi? Ben kanserin çikolata ile düzeldiğine şahit olmadım, depresyonun da.

Depresyon için ne tip ilaçlar kullanılıyor?
Depresyon bir yelpaze gibidir. Hafiften ağıra giden farklılıkları var. İlaç tedavisi, antidepresanlar, ve psikoterapiler yani konuşma terapileri gibi farklı seçenekler var.

Sizce psikiyatriste gidildiğinde hasta derdini anlatacak kadar süre bulabiliyor mu?
Sağlık kuruluşlarındaki yoğun iş yükünden kaynaklanan problemler, ne yazık ki hasta yükünden dolayı psikiyatrik görüşme süresi devlet kuruluşlarında 10-15 dakikayı ancak bulabiliyor. En azından hastaya 30-45 dakika ayrılabilmeli. Ancak sistemden kaynaklanan durumlardan dolayı günlük 60-70 hasta görüldüğünden hizmetin kalitesi düşüyor. Hızlı randevu vermek ve hekime hemen ulaşmak kolay olsa da hizmetin kalitesine etki eden diğer faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Psikiyatrist Dr. Sinan Gülöksüz kimdir?
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde psikiyatri uzmanlık eğitimimi tamamladım. Halen Yale Üniversitesi Psikiyatri Bölümünde doktora sonrası araştırmacı olarak görev yapmaktayım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge